Değerli okurlarımıza değişik bir bakış açısı kazandırmak amacıyla bazı değerlendirmeleri ekonomik gelişmeler ve sosyokültürel yapıları anlatamaya çalışarak sizlere sunmak istiyorum.

İnsan ihtiyaçları sınırsız olsa da her insanın yaşam değerleri için bazı gerekli ihtiyaçları seçerek alma ve kullanma gereği hepimizce malumdur.

Tüm insanlar sabah hayata başladıklarında bu ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla eylemlere başlarlar. Bunun adı ister satmak olsun , ister satınalma olsun bu eylemlerin tümünde kazanmak arzusu yer alır.

İşte bu düzen içerisinde süren yaşam değerleri ile savaşan insanoğlu, kazanmak adına yaptığı bu eylemleri öyle bir hale getirir ki kişisel davranışları ve bitmeyen arzuları tüm varlığını sarabilir ve bazen de onları mutsuz hale getirir.

Evet, kazanmak, hem de başkalarından çok kazanmak olan bu arzunun gerçekleşmesine zirveye ulaşmak da diyebilirsiniz, hırs da …

Küresel ekonominin ve karteller dünyası giderek artan egemenliğini yayılarak devam ettirmekte olan günümüz koşullarında bazı değerleri dikkatle algılamakta yarar olduğunu düşünmekteyim.

Dünyanın 2020 yılının başından itibaren yaşadığı bazı olumsuz durumları da göz önüne alarak bu gerçekler ışığında umutlarımızı bulmaya çalışalım.

Küreselde oluşan tüm olumsuzluklarla beraber , ülkemizin tüm koşullarını bir yana koyarak yaşam değerlerini oluşturmamız mümkün değildir.

Evet, yaptığımız işten kazanmak, hem de iyi kazanmak ve refah düzeyimizi yükseltmek amacıyla hareket etmemiz gerektiğini hepimiz biliyoruz.

Bir şeyler satacağız, bir şeyler alıp da yaşamı sürdüreceğiz.

Uzun yıllardır bu gerçek ile yaşayan biri olarak bazı bakış açılarını analiz ettiğimde neden kazanamadığımız sorularının bir bölümüne cevaplar bulabildiğimi düşünüyorum.

Yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik yapısı yaklaşık 60 yıldır bu şartları aleyhimize işletiyor ve kazanma doğrularımızı da yok edebiliyor.

Bu önemli bir gerçek, burası bir Orta Avrupa ülkesi değil ve sınırları sorunlu ve dertli bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafya, diğer coğrafyalardan farklı olarak 1500 yıldır sorun üretmeye devam ediyor ve 2020 nin tüm zaman diliminde de artarak devam ediyor. Bitecek mi bu sorunlar, devam edecek mi? sorularını sorduğumuzda hiç de öyle keyif verici cevaplar alamadığımızı görüyoruz.

 

Dünyanın gelişmiş ülkelerindeki diğer insanlar neden bizden daha mutlu ve refah içerisinde acaba? Almanya’da, İtalya’da, Fransa’da, Hollanda’da, İskandinav ülkelerinde bir göl kenarında yeşillikler içerisinde gazetesini açarak okuyan bir insanın keyfi bizde niye yok acaba?

Neyi fazla yaptılar veya biz neyi eksik yapıyoruz ki o mutluluğa veya refah düzeyine erişmekte zorlanıyoruz?

Geçen aylarda, dünyanın en büyük firmalarının bazı değerleri açıklandı.

Apple 1 trilyon dolar, Wallmart 1 trilyon dolar,

Bizim Gayrisafi hasılamız ise 800 milyar dolar, biz 80 milyonluk bir ülke, bu firmalar 3-5 bin kişi çalışan şirketler.

Onlar neyi doğru yaptı da biz 94 yılda neyi yanlış yaptık.

Evet, cevaplarınız oldukça fazlalaştı, hatta kızarak birçok çözüm önermeye başladınız bile.

İlk yurt dışı seyahatimi 1977 yılında(Almanya, Fransa, Hollanda) yaptığımda bir şey gördüğümü ve iyi algıladığımı hatırlıyorum. İstanbul’da doğmuş ve yetişmiş bir ergen olarak bu insanlardan benden niye farklı idiler sorusunun cevabını biraz görebilmiştim galiba.

Benden iyi eğitilmiş, insan olmanın değerlerini algılamış, insan ve kul hakkına daha fazla önem veren ve belki bizde olmayan iş ve sorumluluk disiplinini iyi uygulayan insanlar görmüştüm.

Katıldığım her seminerde, sunduğum konferanslarda hem ekonomik hem sosyal açıdan vermeye çalıştığım mesajların en önemli bölümünde bu konuları açarak işlemeye çalışıyorum.

Eğitim şart sloganı ile devam eden her süreçte eğitim eksikliğimizin toplumun tüm katmanlarına yansıdığını ve sürekli bozulan toplum değerlerini düzeltmenin tek yolunun eğitim olduğunu hepimiz söylüyoruz.

Eğitilmiş iş ve sosyal insan gücünün topluma egemen olması için çok çalışmalı, üretmeli, katma değer yaratmalı ve hepsinden belki de çok önemlisi, bunları yapabilmenin bir yolu olarak da çok fazla kitap okumalıyız.

Okursak, anlarsak, çalışırsak belki çocuklarımız ileride yeşil bir göl veya deniz kenarında huzur içerisinde kitaplarını okuma şansına erişebilirler. Hayallerimizi tüketmeden, umutlarımızı yok etmeden, geleceği ıskalamadan düşünce üretirsek başaramayacağımız hiçbir şey olamaz.

Pandemiler, krizler, sıkıntılar kolay kolay bitmeyecek gibi.

Akıl vermeyelim, ancak akıl üretelim yeter bize

Bu konuda yapabileceklerimizi diğer yazılarım ile sizlerle paylaşmak ve değer yaratmak dileklerimle sevgiler ve saygılar sunarım.

Sinan Bayraktar

 

 

 

No responses yet

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir