Hayatımızın renkleri her gün değişiyor, bazen hüznün rengini yansıtan sarılar, bazen karamsarlığı önümüze koyan siyah, bazen umutları yeşerten mavi, bazen heyecanımızı sürükleyen kırmızı, bazen ne olursa olsun iyimserim diyen yeşil,

Belki her gün, belki uzun süre bir renkte duruyor, bazen de renkten renge katılmalar yapıyoruz.

Renklerin dili mi olur demeyin, evet renklerin yansıttıkları bizim kendimizi olup olmadığımızı belirliyor.

Baharı geçtik, yazı bitirdik ve o hüznün belirginleşmeye başladığı sonbaharı ve güzü yakalamaya yaklaştık bile.

Öyle bir 2020 yılı yaşıyoruz ki, bir girdi yaşamımıza pir girdi.

Ne koronası bitti, ne krizi ,

Ne ‘’altın’’ı yakalayabildik, ne üstünü

Herşey alt üst oldu, yaşamlar devrildi, renkler bile bazen soldu.

Ağzımızda maskeler, elimizde dezenfektan sıvılar.

Dedik ya, renkler diye…

Yeşiller sarı, sarılar kahverengi, kahverengiler belki siyah, belki de üzerine kar düştüğünde tertemiz beyazlar haline bürünecek bir yaşama doğru her yaşımızda olduğu gibi uzanacağız.

Hayatımızdaki değişimlerin neler olduğunu mevsimler söyler de biz bilir miyiz acaba?

İşte bu noktada ‘’Kendimizi Tanımak’’ kavramı öne çıkar.

Gerçekten kendimizi tanıyor muyuz? Yoksa tanır gibi miyiz?

Ne demiş Ziya Paşa? ‘’Kişi kendini bilmek kadar irfan olamaz’’

“Adama alemi nasıl bilirsin diye sormuşlar, o da kendim gibi demiş”

İşte bu noktada başlıyor sorgulamalar

Eğer ki bir gün bunu kendi kendinize sormayı ve sonunda bu sorgulamaya cevaplamayı öğrenirsek “kendini bilmek” gibi bir “irfan”a sahip olmaya başlamışızdır demek ki.

Çok güzel bir dizedir, (Talibi)

Çeşm-i insaf gibi kamile mizan olmaz

Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz

Olgun insana insaf gözü gibi ölçü bulunmaz, kişinin kendi eksiğini bilmesi gibi irfan olmaz

Sorarız kendimize, ‘’Ben mi hatalıydım? Ben mi yanlış yaptım? Nerede hata yaptım?

İşte bu soruların cevaplarını ararken en çok uğramamız gereken adres kendi özbenliğimiz ve kendi kişiliğimiz olmalıdır.

Her hatada aramadığımız özbenlik davranışımız, maalesef ki her başarıda hatırlanarak ‘’Ben yaptım, ben başardım olur.’’

İnsanlık için de büyük dersler taşıdığını düşündüğüm, efsane tenis oyuncusu Arthur Ashe’in yaşam öyküsünde yerini bulan ve kendini tanıyan ifadesi beni çok etkilemiştir ‘’Neden ben demedim’’

Arthur Ashe’i bugün bile saygıyla anılmasını sağlayan sadece büyük bir sporcu olması değildi elbette… Belki de dünyanın en iyi tenisçisi arasında ilk 10’a bile giremeyecekti. Ama O’nu büyük yapan başka şeyler vardı…

Hastalandığında dünyanın her köşesindeki hayranlarından gelen mektuplara verdiği cevaplarda bir insanın kendini bilmesini hepimize ve dünya insanlarına bakın nasıl anlatmıştı.

Hayranlarından bir tanesi şöyle soruyordu: “Neden Tanrı böylesine kötü bir hastalık için seni seçti?”

Arthur Ashe buna şu cevabı verdi:

“Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel tenisi öğrenir, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50’si Wimbledon’a kadar gelir, 4’ü yarı finale, 2’si finale kalır. Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı’ya ‘Neden ben?’ diye hiç sormadım

Bugün sancı çekerken, Tanrı’ya ‘Niye ben?’ mi demeliyim? Mutluluk insanı tatlı yapar. Zorluklar güçlü yapar. Hüzün ise insan yapar. Yenilgi mütevazı yapar. Başarı insanı ışıldatır. Ama yalnız Tanrı, yolumuza devam etmemizi sağlar. Tanrı’ya asla ‘Niye ben?’ diye sormayın… Ne olacaksa olacak. O’nun kendine has usulleri vardır. Her şey kendi iyiliği için olur. İnancınızı koruyun…”

Bir insanın kendine bakışını ve özbenliğini herkesin önüne koyabilmenin bir resmidir bu.

Kendinize tanır, eksiklerinizi görür ve kendinize inanırsanız yapamayacağınız hiçbir şey, aşamayacağınız hiçbir engel, başaramayacağınız hiçbir zorluğun göründüğü kadar zor veya aşılamaz olduğunu göreceksiniz.

Güzel bir sözdür ‘’Kendini yönet, dünyayı yönetirsin’’

Biraz şaka biraz gerçekle küçük bir gülümseme yapalım şimdi.

‘’Sen seni bil sen seni, sen bilmezsen patlatırlar enseni’’

Hadi, gelin kendimizi bir kez daha tanıyalım, aynaya bakalım ama yüzümüzü değil, içimizi görelim, dostlarımıza kabuğumuzun içerisinde neler olduğunu bilerek gösterelim, yapmacık değil gerçek olalım, sevgiyi ve empatiyi kaybetmiş olan bu günümüzün değerlerini kendimizi tanıyarak aşalım.

Zayıf yönlerini, güçlü taraflarını bilen her kişi gibi zayıflıkları güçlendirip, güçlü yönlerimizi kullanmayı öğrenirsek başarı bizimle beraber yürüyecek, mutlu olmayı başaracak ve geleceğe daha umutla bakabileceğiz.

Yaşam gülmeyi, sevgi hak etmeyi, vefa unutmamayı, dostluk sabit kalmayı ve kendini bilenler içindir

Her zamanki gibi sevgiyle kalın,

Sinan Bayraktar

No responses yet

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir